İzmir’de plastik sanatlar ortamı, 1950’li yıllara
kadar Halkevleri bünyesinde gelişimini sürdürür.
1950’lerden sonra Türkiye’nin sosyal ve siyasal
düzenini yeniden organize eden değişimler
paralelinde artık merkezden yönlendirilen
sanat projelerinin yerini, eğitim kurumlarıyla
bağlantılı bireysel çıkışlar, çağdaş sanatı bilen
ve uygulayan çabalar alır. Özellikle Bauhaus
örneğinden hareketle, yeni sanat kavrayışlarına
yönelik eğitim talebini karşılayan Devlet
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ve Gazi
Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü gibi; sanat modernizm ilişkileri bağlamında yapılanan
kurumlar hizmete açılır.
İzmir’de buna benzer bir ihtiyacı karşılama adına
gündeme gelen Buca Eğitim Enstitüsü, 30 Kasım
1959 tarihinde kurulur. Karşıyaka Lisesi Müdürü
Reşat Postacıoğlu; kurucu müdür olarak atandığı
bu eğitim ortamının gelişmesinde büyük çaba
harcamıştır. Ortaöğretim kurumlarında görev
yapacak değişik branşlardaki öğretmenlerin
yetiştirilmesi amacıyla hizmet veren bu okulda,
Ankara’da başarılı bir model olarak yaşanan Gazi
Eğitim Enstitüsü örnek alınmıştır. 1980 yılında
İzmir Yüksek Öğretmen Okulu adını alan ve
dört yıllık eğitim sistemine geçen kurum, 1982
yılında yeni kurulan Dokuz Eylül Üniversitesi
bünyesine dahil edilerek Buca Eğitim Fakültesi
adıyla hizmetine devam etmektedir.
Yüksek Öğretimde Resim Eğitimi Fırsatı ve Buca Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü
62
Enstitü bünyesinde, kurucu kadroda yer alan
ressam Şeref Bigalı’nın da çalışmaları sonucu
ancak 1963 yılında Resim-İş Bölümü hizmete
açılabilir. Geniş çalışma mekânlarıyla, donanımlı
resim ve baskı resim atölyeleriyle çok sayıda
öğrenciye eğitim fırsatı veren Resim-İş Bölümü,
kısa sürede İzmir’in vazgeçilmez kurumlarından
biri olur. Başlangıç döneminde Şeref Bigalı
(1978’de emekli olmuştur) ve Cavit Atmaca
(1981’de emekli olmuştur) gibi değerli sanatçı/
öğretmenlerin yönlendirdiği bölüm, 1980’li
yıllarda yeni isimlerle kadrosunu yenileyerek
sanat ortamındaki etkisini sürdürmüştür.
Ancak Ankara’da gerçekleşen “Gazili Ressamlar”
olgusunun bir benzeri, değişen toplumsal/
siyasal koşullar ve eğitim kalitesiyle ilgili sorunlar
nedeniyle İzmir’de bir türlü yaşanamamıştır. Her
şeye karşın 1980’li yıllarda Bilal Erdoğan, Fevzi
Saydam, Kadir Ata, Cuma Ocaklı, Atilla Atar,
Umur Türker ve Fahri Sümer gibi etkili ressam/
eğitimcilerin büyük katkılarıyla bir değişim
ruhu yakalanmış, sürekli sanat üretiminde
bulunan çok sayıda genç sanatçının yetişmesine
olanak sağlanmıştır. 1990’lı yıllarda ise atölye
derslerinde yapılan yeni düzenlemeler sonucu,
öğrencilerin eğitimci nosyonlarının gelişimi,
öncelikli hedef haline getirilmiştir. Kurumun
amaçlarına uygun düşse de, sanatçı kimliğinin
gelişimini geciktiren bu sistem değişikliği, yeni
çözülmelerin başlangıcı gibi görünmektedir.
Ayrıca Resim-İş (Eğitimi) Bölümü’nün
sanatsal anlamda kendini yenileme ve vizyon
belirlemede ya da kadrosunu gençleştirme gibi
hususlarda belirli sorunlarla yüz yüze geldiği de
ayrı bir gerçektir.
Resim 2: Cavit Atmaca (http://artshopgaleri.com/portfolio/hayvanlar-karnavali-cavit-atmaca/)
M. Reşat Başar
Aydın Sanat Yıl 5 Sayı 9 - Haziran 2019 (63-66) 63
Sanat Eğitiminde Bir Darbe Kuşağı: 80’li Bucalılar
M. Reşat Başar1
Resim 1: İzmir Yüksek Öğretmen Okulu, 1980 (https://www.pinterest.com/
pin/351984527117591393/Erişim: 23 Mayıs 2019)
1
Profesör, İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü,
[email protected]
Türkiye’de sanat eğitimi 1980’li yıllara kadar
sınırlı sayıda kurum tarafından yürütülmüştür.
1980’lere gelinceye kadar, 1883’te akademi ile
başlayan kurumsal sanat eğitimi süreci, aradan
geçen yaklaşık yüz yıl içinde bir elin parmaklarını
geçmeyecek sayıda sanat eğitimi kurumu
üretebilmiştir. Türkiye’deki ilk Güzel Sanatlar
Fakültesi olarak 1976 yılında kurulan, daha
sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlanan, Ege
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dışında,
bu kurumların neredeyse tamamı öğretmen
yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Ankara’da
kurulan Gazi Muallim Mektebi (Gazi Eğitim
Enstitüsü), aynı zamanda orta öğretime sanat
eğitimcisi yetiştiren ilk kurumdur. Daha sonra
sırasıyla İstanbul’da Atatürk Eğitim Enstitüsü,
Buca Eğitim Enstitüsü, Samsun Eğitim
Enstitüsü ve Bursa Eğitim Enstitüsü Resim-İş
Bölümleri açılarak ülkenin resim öğretmeni
açığı giderilmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin sanat
eğitimine ve sanat ortamına katkı sağlamak
amacıyla dördüncü sırada kurulan Buca
Eğitim Enstitüsü, ülkenin içinde bulunduğu
siyasal koşulların zorlamasıyla 1978’de eğitim
süresi diğer eğitim enstitüleriyle birlikte üç
yıldan dört yıla çıkarılarak Yüksek Öğretmen
Okulu adıyla yeniden yapılandırılmıştır. 1980
darbesinin ardından 1982’de merkeziyetçi
bir akademik yapının temeli sayılan Yüksek
Öğretim Kuruluyla birlikte kurulan Dokuz Eylül
Üniversitesi bünyesine aktarılarak, Buca Eğitim
Fakültesi adını almıştır.
Sanat Eğitiminde Bir Darbe Kuşağı: 80’li Bucalılar
64
Kurumun güncel web sitesine göre 1968’de
yatılı kız Eğitim Enstitüsü’nün bir bölümü
olarak kurulan Resim-İş Bölümü (http://bef.
deu.edu.tr), İzmir’in ve Türkiye’nin kültür
sanat ve eğitim hayatına katkı sağlaması
açısından çok önemli bir görevi üstlenmiştir.
Ancak 1970’li yılların siyasi ve toplumsal
buhranının en çok etkilediği yükseköğretim
kurumları olan tüm eğitim enstitülerinde
olduğu gibi, Buca Eğitim Enstitüsü de
eğitim-öğretim faaliyetlerini kesintilerle
sürdürmüş, ne yazık ki Resim-İş Bölümü de
verimli bir eğitim süreci geçirememiştir.
Dolayısıyla İstanbul, Bursa ve Samsun gibi
Buca’da da, sanat eğitiminde Gazi benzeri bir
geleneğin oluşması imkânsız hale gelmiştir.
Şeref Bigalı’nın çabalarıyla güçlü başlangıç
oluşturmaya çalışan Buca Eğitim Fakültesi
Resim-İş Eğitimi Bölümü, 1980 darbesinin
baskıcı tutumu nedeniyle kendi misyonuna
sahip çıkamamış, sanat eğitiminde ülkenin
dördüncü kurumu olmanın avantajını
sürdürememiştir.
Darbenin hemen ardından yaklaşık iki ay
gecikmeli olarak eğitimine başlayan 1984
mezunları, sanat eğitimine, darbe kurallarının
geçerli olduğu, içe dönük ve kapalı bir ortamda
başlamışlardır. 12 Eylül’ün baskıcı politikalarına
doğrudan maruz kalan 1980 girişli Resim-İş
Bölümü öğrencileri, kravat ve ceket olmadan
okula giremeyen, kantine giderken bölüm
binasının girişini tutan askerden izin almak
zorunda kalan, hatta izin dahi alamayan,
atölyede çalışması üzerinde tomsonlu askerin
yaptığı eleştirilere sesini çıkaramayan, sürekli
baskı altında tutulan bir kuşaktır. 1980 darbesinin
dayattığı değerlerle apolitikleştirilmeye
çalışılan; sokakta, otobüste, neredeyse tüm
kamusal alanlarda darbe terörüne maruz kalan,
her zaman gözaltı korkusu yaşayan, kendi
yaşlarında, hatta daha küçük olanların bile
işkence ve idam haberleriyle sarsılan 18-19
yaşlarındaki bu kuşak, ne yazık ki sanat, estetik
gibi yaratıcılığa dayanan bir dünyanın dışına
savrulmak durumunda kalmıştır. Bu gerekçelere
ek olarak her biri bir yana sürgün edilmiş öğretim
Resim 2: 80’li Bucalılar Mezuniyet Gününde, 1984 (Reşat Başar arşivi)
M. Reşat Başar
Aydın Sanat Yıl 5 Sayı 9 - Haziran 2019 (63-66) 65
elemanlarının bıraktığı boşluktan dolayı bölüm
içinde bir türlü kurulamayan sanatsal diyalog
ortamının eksikliği de, 80’li Bucalıların ülkenin
genel sanat gündemine dahil olmasında ciddi
bir engel oluşturmuştur.
Bu koşullarda yetişen 80’li Bucalılar, yurdun
dört bir yanına dağılarak sanat eğitimciliği
görevlerine sıkı sıkıya sarılmışlar ve özveriyle
görevlerini yerine getirmişlerdir. 90’lı yıllardan
itibaren sayıları bir çırpıda söylenemeyecek
kadar bol miktarda açılan yeni kurumlarla
sanat eğitimi yaygınlaşmış, ancak bu durumu
dengeleyebilecek sanat eğitimi talebi bilinçli bir
şekilde azaltılmıştır. Bir bakıma enflasyon olarak
değerlendirilebilecek bu kurumsal artış, nitelik
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuş,
80’li Bucalılar aktif çalışma yaşamları boyunca
sanat eğitimi sistemine yüklenen nitelik
sorunlarıyla baş etmek zorunda kalmışlardır.
Tüm bu süreç esnasında mümkün olduğu
kadar sanatsal üretimden ödün vermeyen
bu kuşak, bireysel çabalarıyla sürdürdükleri
sanatsal üretimleriyle, sanatsal ve yaşamsal
deneyimlerini paylaşmak üzere yıllar sonra ilk
kez bir araya geldiler. Hem kendileriyle hem
de sanat dünyasıyla buluşmanın heyecanını
içlerinde taşıyan 80’li Bucalılar, tanığı oldukları
siyasal, kültürel ve sanatsal tüm süreçlerin
izleriyle birbirlerini yürekten kucakladılar.
1980 yılında Buca Eğitim Fakültesi’nde sanat
yaşamlarına başlamış olan bir grup sanatçının
çalışmalarından oluşan, “84” adlı sergi, İstanbul’un
kültür ve sanat ortamına sade bir sanatçı atölyesi
olarak 2015 yılı Temmuz ayından itibaren
katkı sağlamaya başlayan Galeri Mod’da, 2-21
Mart 2019 tarihleri arasında gerçekleşti. Sanat
eğitiminin Türkiye sürecinde oldukça önemli
bir yere sahip olan Buca Eğitim Fakültesi’nin
önemini vurgulamayı, bilinç oluşturmayı ve
o dönemin öğrencilerini yeniden bir araya
getirmeyi amaçlayan sergi, aynı zamanda
80 darbe döneminde sanat ve sanat eğitimi
konularında yaşananları ve tanıklıkları yeniden
gözler önüne sermesi açısından önem taşıyordu.
Sergide çalışmaları bulunan, 80 darbesinin
Resim 3: 80’li Bucalılar Bir Ödül Töreninde (Reşat Başar arşivi)
Sanat Eğitiminde Bir Darbe Kuşağı: 80’li Bucalılar
66
gölgesinde sanat eğitimlerini tamamlamak
zorunda kalan bu kuşak, yurdun dört bir yanında
resim öğretmeni olarak görev yapmış, sanatçı
olarak ülke sanat ortamına eserler vererek
katkıda bulunmuş; öğretim üyesi, tasarımcı veya
işinsanı olarak çeşitli alanlarda çalışmalarını
sürdürmüş bir kuşak olan sanatçıların, mezun
oldukları 1984 yılından bu yana ülkede yaşanan
değişim ve dönüşümler paralelinde her zaman
kendilerini yenilemeye çalışarak toplumun
yaratıcı potansiyeline dinamizm getirdikleri
söylenebilir. “84” adını taşıyan sergide
sanatçılar tarafından açıklanan görüşler ve
aktarılan anılardan da grubun sanat yaşamının
Resim 4: Galeri Mod’daki “84” Sergisinden (Galeri Mod arşivi)
başlangıcından bu güne kadar aradan geçen
yaklaşık kırk yıllık sürede tüm bu deneyimler
açık biçimde paylaşıldı ve izleyicilere yansıtıldı