Abstract:
Kadınların temel insani haklarını tam anlamıyla yaşayamamaları geçmişten
günümüze gelen önemli bir sosyal sorundur. Birçok usta yazarın kaleminden sorunun
ciddiyeti defalarca farklı bakış açılarından değerlendirilimiştir, ancak soruna tam
anlamıyla bir çözüm bulunamamıştır. Bu çalışmada daha çok kadınların geçmişten
günümüze etkisini gösteren evlilk olgusu, kadın erkek arasında dogma haline gelmiş
bir statü çekişmesi, kadınların erkeklerle eşitlik sağlayabilmek adına gösterdiği çabalar
ve hatta dini etmenlerin bir çok kez olaya dahil olması işlenecektir. Bu sorunlar,
Tennessee Williams'ın A Street Car Named Desire , Henrik Ibsen'in A Doll's House ve
Hedda Gabler olmak üzere üç eserleri temel almakla beraber, Shakespeare'in belli
başlı başyapıtlarından olan: The Tempest, Hamlet ve Romeo and Juliet gibi örneklerle
desteklenecektir. Eserlerin içinde kadına karşı soyutlama, statü olarak erkeklerin
aşağısında tutma durumları ve evlilik olguları işlenecektir. Çalışmamda, ata erkil
toplumun esiri haline gelmiş, erkek üstünlüğünü bazen zorunlu olarak bazen de
kayıtsız kabul eden kadın karakterler olan Blanche, Hedda ve Nora'nın yaşamlarını
ele alınacaktır.