Abstract:
İnsanlık tarihi açısından hikaye anlatma geleneği, sihirli efsanevi söylencelere ve yazıtlara dayanan, ortak bir düş kurma ihtiyacının ilk ürünlerini oluşturan köklü bir geçmişe sahiptir.Gerçek dünyadan farklı olarak, doğaüstü motiflerle bezeli fantastik dünyalar, insanlara düşlerinin peşinden gidebilme imkanı vermektedir. Reel olanın karşısında duran fantazya, insanlık tarihinin her döneminde çekiciliğini korumuştur. Toplumlar geliştikçe, bireylerin dış dünyayı anlamlandırma evresinde fantazya aracılığı ile yorumlanan gerçekler de, kültürlerin birbirlerinden farklı anlatılara sahip oldukları, dinamik bir yapıyı meydana getirmiştir. Kökeni çok daha eskiye dayanan fantazya, sinema sanatının ortaya çıkışı ile birlikte kitlelere seslenmeye başlamış ve artık gözle görülebilir hale gelmiştir. Sinemanın bir dalı olan animasyon ise, cansız nesneleri hareket ettirerek canlı gibi gösteren, bu sayede insanları fantazyaya yaklaştıran illüzyonu sağlamaktadır. Temelde benzer işleve sahip olan anime kavramı ise, Doğu kültürüne özgü bir olgu olarak fantazyayı kullanmaktadır. Batı ve Doğu kültürünün ortak bir ‘fantastik evren’ temasından çıkarak kültürel, mitolojik, sinematografik, dinsel, tarihsel bazı ögelerden etkilenerek farklılaşması ve bu anlamda ele alınan iki film içerisinde, farklılaşmanın nasıl gerçekleştiğini anlatmak,genel anlamda çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Amaçlı örneklem etrafında Batı kültürü temsili olarak, 1951 yapımı Alice Harikalar Diyarında (Clyde Geronimi, Hamilton Luske, Wilfred Jackson) ve Doğu kültürü temsili olarak da, 2001 yapımı Ruhların Kaçışı (Miyazaki Hayao) filmleri seçilmiştir. Örneklemler, ait oldukları kültürlerin köklerinden gelen kurgusal hikayecilikten beslenmeleri, fantastik evren temasını tam olarak taşımaları ve her iki kültür içerisinde popüler olmaları bakımından çalışmanın konusu ile uyum içindedir. Çalışmada Roland Barthes’ın Göstergebilim yönteminden yararlanılmıştır. Çalışmada, seçilen örneklemlerin ait oldukları kültürlerden gelen birtakım unsurlar etrafında şekillenerek ortaya çıktığı ve bu anlamda Doğu ve Batı’nın kültürel farklılıklarının, sinema alanındaki fantastik evren yaratımında etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.