Abstract:
21. yüzyılda ‘gerçek’ ile temasın birçok açıdan koptuğunu ve bu durumdan zevk
aldığımızı, tarih anlayışımızın tamamen kaybolduğunu ya da başka anlayışlarla yer
değiştirmeye zorlandığını, tüketim toplumunun hâkim olduğunu, ‘gerçek’ olandan
ziyade onun kopyasının ve kopyasının da kopyasının ‘gerçek’i belirlediğini, medya
araçlarının kitleleri yönetme ve yönlendirmedeki baskın gücünü birçok
postmodernist yazar, kuramcı ve eleştirmen dile getirmekte ve tartışmaktadır.
Özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılda dünya çapında kitleler medya
teknolojileriyle yönetilip, reklam, film, TV dizileri ve benzeri içeriklerle tüketmeye
yönlendirilmektedir. Tüketim ihtiyaç kavramından çıkarılıp tamamen
doyurulamayan bir arzu ve sınırsız isteğe dönüştürülmüştür. Bu durum bireylerin
kendi benlik ve kimliklerini unutarak kitle benliği ve kimliğini benimsemesine yol
açmış ve öznenin sonunu getirmiştir.
Çağdaş toplumsal, politik ve kültürel gelişmelerle yakından ilgilenen günümüz
Amerikalı yazarlarından Don DeLillo’nun yazdığı oyun ve romanlarda geç dönem
kapitalizm ve kültür endüstrisinin yansımaları, tüketim toplumunun etkileri ve
bireyin ölümü öne çıkar. Bunu göz önüne alarak tezimde, Don DeLillo’nun
Americana, Great Jones Street ve White Noise adlı romanlarındaki karakterlerin
içinde bulundukları fiziksel ve ruhsal halin sebep-sonuç ilişkisini teknokültür ve
hipergerçeklik gibi kavramlar üzerinden değerlendireceğim. Romanları genel
anlamda postmodernist eleştirel teoriye dayandırıken, özellikle François Lyotard’ın
‘Postmodern Durum’a dair incelemeleri, Jean Baudrillard’ın ‘simulacra’ kuramı,
tüketim toplumu ve kitle kültürü anlayışı, Marshall McLuhan’ın medya kuramı,
Zygmunt Bauman’ın ‘likidite’, ‘ihtiyaç’, ‘arzu’ ve ‘istek’ kavramlarından
yararlanacağım.