Abstract:
Türk edebiyatının önemli isimlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar,
yaşadığı dönem itibariyle 600 yıllık imparatorluğun çöküşüne ve Millî Mücadele
ruhu ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk adımlarına tanıklık etmiştir.
1923 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun olan
Tanpınar, edebî sahadaki eğitiminin yanı sıra kuvvetli bir gözlemci ve
düşünürdür. Edebiyat, tarih, resim, musiki, politika, sosyoloji, folklor alanlarına
yönelik bilgi birikimini aktardığı hikâye ve romanlarında okura hem çok yakın
hem de aslında çok uzakta kalmış bir zamanın kapılarını aralayarak geniş bir
perspektiften gözlem yapabilme olanağı sunar.
Tanpınar’ın, yaşadığı dönemdeki açmazlara dayanarak oluşturduğu
kahramanlar ile kurguladığı yapı, değişim-dönüşüm içerisindeki topluma uyum
sağlamakta zorlanan bireyin derinden hissettiği yabancılaşma ve bununla gelen
yalnızlaşma açısından hayli zengindir. Bu yabancılaşma ve yalnızlaşmanın tesiri
ile iç dünyasına yönelmiş, düşünce gücü zengin, yüksek kültürlü, hemen her
konuda tereddütleri olan, genellikle travmalı kahramanlar kurgulamayı tercih
eden Tanpınar; eserlerinde kahramanların duygu durumlarıyla örtüşecek mekânlar
tertip eder. Gerek kahramanın duygu durumunun yansıması gerekse öykünün ana
omurgasının teşekkülü bakımından Tanpınar’ın eserlerindeki en önemli ögelerden
olan mekân; tasvir tekniğinin sağladığı imkânla özgün tablolar olarak karşımıza
çıkar. Yer yer öykünün önüne geçip tüm dikkati üzerinde toplayan mekânlar,
Tanpınar’ın detayı merkeze alarak ortaya koyduğu bakış açısı ile inceleme
açısından geniş bir saha sunar. Bu bakımdan tasvir, Tanpınar’ın hikâye ve
romanlarında önemli bir misyona sahiptir.
v
Bu çalışmada, Tanpınar’ın hikâye ve romanlarında bolca kullanılmış olan
mekân tasvirleri iç mekânda dükkân, kahvehane, konak, lokanta ve otel-pansiyon;
dış mekânda ise bağ-bahçe, istasyon ve sokak-mahale çerçevesinde incelenmiştir.