Please use this identifier to cite or link to this item: http://hdl.handle.net/11547/2001
Title: SİYASET BİLİMLER VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI MAHALLİ İDARELER VE YERİNDEN YÖNETİM BİLİM DALI
Authors: Eyyüboğlu, Ercan
Keywords: Büyükşehir
Hızlı Kentleşme
Sürdürülebilir Kalkınma
Çevre
Metropolitan
Rapid urbanization
Sustainable Development
Environment
Issue Date: 2015
Publisher: İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Abstract: 1982 Anayasası ile küçük yerleşim yerleri birleştirilerek Büyükşehirler kuruldu. 1984’te Büyükşehir Belediye Kanunu kabul edildi. Aynı yılın Mart ayın da Büyükşehir Belediyesi Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. Türkiye büyük şehirleri olan İstanbul, Ankara, İzmir’de Büyükşehir Belediye Yönetimleri kuruldu. Bu tarihten itibaren planlı kentleşme sürecinin başlayacağını düşünen İstanbullular, çok geçmeden hızlı kentleşmenin çarpıklığıyla karşı, karşıya kaldılar. Aslında İstanbul’un keşmekeş nüfusu yıllar öncesine, 1948 yılında Marshall planıyla ülkemize giren 24 bin kadar traktörün tarım sektöründe başlayan iç ve dış göçlerin başlamasına dayanmaktadır. Bu göçler kırsal alanda topraksız ve maraba konumunda bulunan milyonlarca tarım işçisinin kentlere akışlarına yol açmıştır. Bu göç dalgaları sonucu oluşan kent-kırsal alan karşılaşması, aynı zamanda üniversitelerde ve sivil sektörlerde siyasal ideolojilerin kutuplaşması sürecini de başlatmış oldu. Hızla artan İstanbul nüfusu, barınma ihtiyacını karşılamak, daha sonra artan trafik sorununu düzeltmek için sorunun kaynağına inmek yerinen kısa süreli bir rahatlama sağlamak adına doğaya, doğasına hunharca zarar vermiştir. Yapılan üçüncü köprüye bu görüşün teminatı durumundadır. Lakin bununda geçici bir çözüm olduğu ileride olması muhtemel dördüncü-beşinci köprü çalışmalarıyla anlaşılacaktır. Yapılan her köprü nüfusu azaltmamış aksine, artırdığını yapılan nüfus sayımları ile de görmekteyiz. O halde hala nedir bu doğayı tahrip etme histerisi? Hâlbuki tarihe baktığımızda, Paleolitik Çağ’da anaerkil bir toplum, bu toplumun kutsalının da kadın olduğunu görüyoruz. Kadınların kutsal olmasının nedeni ise Tabiat ana gibi üretiyor olması (doğuruyor), görüldüğü üzere tabiatın üretkenliği kadına aktarılmış ve kadın yaşadığı toplumun Ana Tanrıçasını durumuna yükseltilmiş. Eskiden kutsal sayılan tabiat günümüzde nasıl oluyor da bu kadar kolay tahrip ediliyor. Yoksa anaerkil toplumun ataerkil topluma dönüşümü gibi; doğanın yaşamı var etme durumu da el değiştirip insanoğluna mı geçiyor; yoksa paranın yeşili ağacın yeşiline baskın mı geliyor? Bu sorunun cevabını sanırım yine bize zaman gösterecek doğal felaketler karşısında çaresiz kalan insanoğlu tahrip ettiği doğayı düzeltmek için çok geç kalmış olacak. Kendi otobiyografimizi oluştururken çağdaş, aydın, bilim insanı gibi sıfatlar kullanırken, bizden yıllar önce yaşadığımız, bu topraklara ayak izlerini bırakmış insanlara çağdışı, ilkel unvanlarını kullanıyoruz; hâlbuki onların ilkelliği bilinçlerinde değil şartlarında, bizim ilkelliğimiz ise bilinçlerimizde. Bundan tam 160 yıl önce doğanın diyalektiğini yapmış olan büyük şef Seattle, günümüzde ne kadar yanılmış olabilir ki? Doğa’nın kudretini, şifasını bilebilmek için onunla iç içe geçmek mi gerekir; yoksa ona muhtaç mı kalmalıyız?160 yıl önce böylesi önemli bir mektup kaleme alan “vahşi” adam acaba toprağı anlamak için ona muhtaç mı kaldı yoksa o, toprağın anlamını tek başına mı buldu? (1854 yılında yazılan Şef Seattle’ın mektubu)
URI: http://hdl.handle.net/11547/2001
Appears in Collections:Tezler -- Thesis

Files in This Item:
File Description SizeFormat 
426150.pdf1.14 MBAdobe PDFThumbnail
View/Open


Items in DSpace are protected by copyright, with all rights reserved, unless otherwise indicated.