Özet:
Bu araştırma çocukluk çağı travmaları ile kendini susturma, yakın ilişkilerdeki
yaşantılar ve romantik aşk mitleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla
yapılmıştır. Araştırmada katılımcıların çocukluk çağı travmalarının, kendilerini
susturmalarının, yakın ilişkilerinde yaşantılarının cinsiyet, eğitim durumu, geliri ve
yaşamının çoğunu geçirdiği yer gibi değişkenler ile birlikte ele alınarak, aralarında
anlamlı bir ilişki olup olmadığı incelenmiştir.
Araştırmaya 18-45 yaş aralığında, (223) %55,8’i kadın, (177) %44,3’ü erkek
olmak üzere toplam 400 yetişkin katılmıştır. Katılımcıların demografik bilgileri,
araştırmacı tarafından hazırlanan ‘sosyo-demografik bilgi formu’, çocukluk çağı
travmalarını ölçmek amacıyla ‘Çocukluk Çağı Travmaları ölçeği- 33’, kendini
susturmalarını ölçmek amacıyla ‘Kendini Susturma Ölçeği’, yakın ilişkilerindeki
yaşantılarını ölçmek amacıyla ‘Yakın İlişkilerdeki Yaşantılar Envanteri-II’, romantik
aşk mitlerini ölçmek amacıyla ‘Romantik Aşk Mitleri Ölçeği’ kullanılmıştır. Analizler
Bağımsız Gruplar T-Testi ve ANOVA kullanılarak yapılmıştır.
Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda, çocukluk çağı travmaları ile
yakın ilişkilerdeki yaşantılar, kendini susturma ve romantik aşk mitleri arasında
anlamlı düzeyde pozitif ilişki bulunmuştur. Yakın ilişkilerdeki yaşantılar ile romantik
aşk mitleri ve kendini susturma arasında anlamlı ve pozitif ilişki bulunmuştur. Kendini
susturma ve romantik aşk mitleri arasında da anlamlı ve pozitif düzeyde ilişki
bulunmuştur. Bunun yanı sıra cinsiyet, eğitim durumu, kardeş sayısı ve yaşamın
çoğunun geçirildiği yer değişkenine göre çocukluk çağı travmalarının, kendini
susturmanın ve yakın ilişkilerdeki yaşantının anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği
sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucuna göre, çocukluk çağı travmaları arttıkça
kendini susturma, yakın ilişkilerdeki yaşantılar ve romantik aşk mitlerinden elde
vi
edilen puanlar artmaktadır. Bu durumda erken dönem yaşantılarında çocukluk çağı
travmaları bulunan ve bunun travmatize edici sonuçları ile karşı karşıya kalabilen
bireylerin, çocukluk çağı travmaları geliştirmeleri ve bunun sonucu olarak da bu
kişilerin kendilerini savunmak yerine, travmatize edici deneyimlerden edindikleri
kaygılı ve korkulu kalıp davranışların kendilerini ifade etmekten çekinmelerine sebep
oldukları; dolayısıyla kendilerini susturma davranış örüntüleri gösterdikleri
görülmektedir. Ayrıca çocukluk çağı travmalarının ve kendini susturmanın ise bireyin
çevresi ile kurdukları yakın ilişkiler üzerinde olumsuz etkilerinin görüldüğünü ve
bireyin kendini ifade etmekten kaçındığı, travmatize edici yaşam deneyimlerinin yakın
ilişki ve bağ kurma becerisini olumsuz anlamda etkilediğini söylemek mümkündür