Abstract:
İnsan davranışının ve ruhsal süreçlerin birçok alanında derinlemesine
inceleme yapan psikoloji biliminin günümüze kadar üzerinde neredeyse en çok
araştırma yapılan konusu kaygı bozukluklarıdır. Kaygı hali, insan hayatının
büyük bir bölümünü etkilemekte, sadece kısa vadede değil uzun vadede de yaşam
kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Sadece psikolojik bağlamda bir
etkiden söz edilmesi mümkün değildir. Bireyin içinde bulunduğu veya hissettiği
kaygı seviyesine bağlı olarak günlük yaşam becerileri, temel ihtiyaçların
karşılanması ve kişisel hijyen gibi rutin durumları olumsuz yönde
etkileyebilmektedir. Rutin işleri yapamaz hale gelmek, her an kötü bir şey
olacakmış gibi tetikte bulunmak, günlük yaşamda normalde yapmaktan zevk
alınan şeyleri artık yapmak istememek veya eskisi gibi keyif alamamak
(anhedoni) kaygının belirleyici özelliklerindendir. Bu tezin amacı da fiziksel bir
rahatsızlık olan Kovid-19 salgınının insanlar üzerindeki psikolojik etkisinin kaygı
bağlamında ölçülmesidir. Bu amaç doğrultusunda 2021 Aralık ayında Kayseri il
merkezinde nüfusa kayıtlı olan 323 katılımcıya ulaşılabilmiştir. Ulaşılabilirliği
kolay olması açısından Kayseri ili tercih edilmiştir. 178’ i kadın, 145’i erkek
toplam 323 katılımcılardan oluşan bu gruba 59 soruluk ankette verilere frekans
analizi, korelasyon testleri, regresyon ve varyans analizi yapılmıştır. Bu
kapsamda araştırma sonucunda yetişkinlerde Kovid-19 kaynaklı kaygı düzeyi ile
psikolojik iyi oluş arasında sosyo-demografik verilere göre yaş, gelir düzeyi, daha
önce geçirilmiş psikolojik rahatsızlık, medeni durum, cinsiyet gibi kategorilerde
anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Bu verilere bağlı olarak bireylerin sürekli ve
durumluk kaygı seviyesi sosyo-demografik değişkenlere göre analiz edilmiştir.
Buna göre, durumluk kaygı ve sürekli kaygı düzeyleri cinsiyet değişkenine göre
katılımcılardan kadın, 25 yaş ve altı, bekar, aylık geliri 5000 TL ve altı, daha
önceden alınan ve halen psikiyatrik tanı varlığı olan, sigara ve alkol kullanımı
olan bireylerde kaygı düzeyleri daha yüksek olup diğer değişkenlere göre
istatistiksel olarak anlamlı farklılaşma bulunmuştur.