Sosyal Bilimler Enstitüsü -- Institute of Social Science
http://hdl.handle.net/11547/1009
Tezler Veritabanı2024-03-20T09:04:06ZKİŞİSEL VERİ İŞLEME SÖZLEŞMESİ
http://hdl.handle.net/11547/11229
KİŞİSEL VERİ İŞLEME SÖZLEŞMESİ
KARATAŞ, Onur
“Türk Hukukunda Kişisel Veri İşleme Sözleşmesi” başlığını taşıyan bu çalışma
İstanbul Aydın Üniversitesi Özel Hukuk Anabilim Dalı’nda yüksek lisans tezi olarak
hazırlanmıştır. Tezin ana konusunu oluşturan Kişisel Veri İşleme Sözleşmesi (KVİS),
tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gelişen teknolojiye bağlı olarak kişilerin
gizlilik ve verilerinin korunması ihtiyacı için son derece önemli bir konu haline gelmiş
ve kişisel verilerin işlenmesiyle ilgili yasal düzenlemelere uyum sağlamak amacıyla
ortaya çıkmıştır. Ülkemizde gerek veri güvenliğinin sağlanabilmesi gerekse tarafların
sorumluluklarının belirlenebilmesi amacıyla Kişisel Veri İşleme Sözleşmesi
kullanılmaya başlanmıştır. Veri sorumlusu ve veri işleyen arasında yapılan iş birliğini,
veri güvenliğini ve veri koruma ilkelerine uyumu sağlamayı amaçlayan bu çalışmanın
ana konusu oluşturan Kişisel Veri İşleme Sözleşmesi, kişisel verilerin işlenmesiyle
ilgili yasal yükümlülüklerin belirlenmesine ve taraflar arasındaki ilişkinin açık ve
şeffaf bir şekilde düzenlenmesine yardımcı olmaktadır.
Ülkemizde kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasal düzenlemeleri içeren
6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ile Avrupa Birliği Genel
Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi uluslararası veri koruma prensiplerine uygun
olarak kişisel veri işleme faaliyetine ilişkin tarafların hak ve yükümlülüklerini
belirleyen Kişisel Veri İşleme Sözleşmesi konulu bu tez üç ana bölümden
oluşmaktadır. Tezin birinci bölümünde KVKK’nın ülkemizdeki yeri açıklanmıştır.
İkinci bölümde kişisel verinin tanımı, unsurları ve türleri gibi kişisel veri kavramına
ilişkin genel bilgilere yer verilmiştir. Son olarak üçüncü bölümde tezin ana konusunu
oluşturan kişisel veri işleme sözleşmesinin unsurları, türleri, tarafların yükümlülükleri
ve sözleşmenin sona erme halleri hakkında detaylı açıklamalarda bulunularak
araştırmalar sonucunda ulaşılan kanaatlerimiz sonuç bölümünde belirtilmek suretiyle
çalışma sonuçlandırılmıştır.
2024-01-01T00:00:00ZÇİFTLERDE BENLİK AYRIMLAŞMASI VE AKILCI OLMAYAN ROMANTİK İLİŞKİ İNANÇLARININ FLÖRT ŞİDDETİ İLE İLİŞKİSİ
http://hdl.handle.net/11547/11228
ÇİFTLERDE BENLİK AYRIMLAŞMASI VE AKILCI OLMAYAN ROMANTİK İLİŞKİ İNANÇLARININ FLÖRT ŞİDDETİ İLE İLİŞKİSİ
ARSLAN, Münise
Bu çalışmada ülkemizde çiftlerde benlik ayrımlaşması, akılcı olmayan
romantik ilişki inançlarının flört şiddeti ile ilişkisi araştırılmıştır. Bu çalışmada
nicel araştırma deseni olan ilişkisel desen kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcı
grubu Türkiye’de yaşayan ve romantik ilişkisi olan (evli, nişanlı veya flört) 200
bireyden oluşmaktadır. Araştırmada Benliğin Ayrımlaşması Ölçeği, Romantik
İlişkilerde Akılcı Olmayan İnançlar Ölçeği ve Flört Şiddetine Yönelik Tutum
Ölçeği kullanılmıştır. Anket Google Forms üzerinden çevrimiçi şekilde
katılımcılara iletilmiştir. Verilerin analizinde SPSS 25 programı kullanılmıştır.
Elde edilen bulgulara göre; çiftlerde benlik ayrımlaşması, akılcı olmayan
romantik ilişki inançları ve flört şiddeti demografik özelliklere göre anlamlı bir
farklılaşma göstermektedir. Benlik ayrımlaşması ile akılcı olmayan romantik
ilişki inançları arasında anlamlı bir ilişki vardır. Benlik ayrımlaşması ile flört
şiddeti arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır. Akılcı olmayan romantik
ilişki inançları ile flört şiddeti arasında anlamlı bir ilişki vardır
2024-01-01T00:00:00ZSINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE OYUNLAŞTIRMANIN ETKİLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
http://hdl.handle.net/11547/11227
SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE OYUNLAŞTIRMANIN ETKİLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
ARSLAN, Neslihan
Son yıllarda yaşamın birçok alanında kullanılan oyunlaştırma eğitim
ortamlarında da kullanılmaktadır. Eğitim öğretim ortamlarında kullanılan
oyunlaştırmadaki temel amaç, oyunu fark ettirmeden bir sistem içine entegre ederek,
öğrencilerin davranışlarındaki değişikliği gözlemlemektir. Araştırmalar, öğretme
öğrenme ortamlarında uygulanan oyunlaştırma sayesinde öğrencilerin derse karşı
tutum, motivasyon ve performansları geliştirilerek, kalıcı öğrenmeye katkı sağladığını
vurgulamaktadır. Oyunlaştırmanın kullanıldığı disiplinlerden biri matematik dersidir.
Araştırmalar, matematik öğretiminde oyunlaştırmanın soyut kavramların somut ve
eğlenceli bir bağlamda öğrenilmesine olanak sağlayabileceğine, öğrencilerin problem
çözme becerilerini güçlendiğine, öğrencilere hatalardan korkmadan öğrenme fırsatı
verebileceğine işaret etmektedir. Bu araştırmanın temel amacı sınıf öğretmenlerinin
matematik öğretiminde oyunlaştırma kullanımına ilişkin görüşlerini belirlemektir.
Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan “tekli durum deseni”
kullanılmıştır. Araştırmaya Türkiye’nin farklı illerinde görev yapan oyunlaştırma
eğitimleri almış, oyunlaştırılmış ders planı tasarımını yapabilen, sınıflarında bu
yöntemi uygulayabilecek bilgi ve tecrübeye sahip 11 sınıf öğretmeni katılmıştır.
Araştırma verileri yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmış ve içerik analizi
yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma bulgularına dayalı olarak çıkan
sonuçların başında öğretmenlerin oyunlaştırma ile bazı kurum ve kuruluşlar aracılığı
ile veya seminer, konferans, atölye çalışmaları gibi bilimsel toplantılarda tanışmış
olmalarıdır. Öğretmenlerin farklı yollarla oyunlaştırma ile tanışmalarının altında yatan
sebeplerin de genellikle mesleki gelişim ve yenilikçi öğretme yaklaşım ve yöntemleri
olduğu görülmektedir. Araştırmada elde edilen bir diğer sonuç ise oyunlaştırmanın çok
boyutlu olarak öğrenciye, öğretmene ve öğretme öğrenme sürecine matematik dersi
bağlamında kazandırdıkları olmuştur. Oyunlaştırmanın öğrencilerin matematik
dersine karşı ilgi, istek ve motivasyonları ile derse katılımlarının arttığı, derse karşı
viii
olumlu tutumlar geliştirdikleri, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, problem çözme,
sosyal ve duygusal beceriler gibi 21. yy. olarak adlandırılan becerilerinin gelişimine
katkı sağladığı sonuçları ortaya çıkmıştır. Araştırma matematik öğretiminde
oyunlaştırma kullanımının getirdiği avantajların yanı sıra yöntemin dezavantajları ve
zorluklarına dikkat çekmektedir. Son olarak oyunlaştırmanın gelecekteki durumu ve
yaygınlaşmasına yönelik öğretmenlerin görüş ve önerileri ele alınmıştır.
2024-01-01T00:00:00ZOKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ (5-6 YAŞ) DİSLEKSİ RİSKİ OLAN ÇOCUKLARA BEDEN PERKÜSYONU (RİTİM) EĞİTİMİ ARACILIĞIYLA YÖN/MEKÂN KAVRAMLARI ÖĞRETİMİ
http://hdl.handle.net/11547/11226
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ (5-6 YAŞ) DİSLEKSİ RİSKİ OLAN ÇOCUKLARA BEDEN PERKÜSYONU (RİTİM) EĞİTİMİ ARACILIĞIYLA YÖN/MEKÂN KAVRAMLARI ÖĞRETİMİ
YILMAZ, Aslı
Eğitim sürecinin hayatımızın önemli bir parçası haline gelmesi her geçen
gün artış gösteren okullaşma oranlarından anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda okul
öncesi dönemde eğitim ele alındığında, özellikle kadınların iş hayatına
atılmalarının etkisiyse okul öncesi eğitimine yönelik ilgide artış görülmüştür. Okul
öncesi dönemde okullaşmayla beraber öğrenme güçlüğü tanısı olan çocukların
varlığından erkenden haberdar olunmaya başlanmış ve öğrenme güçlüğü tanısı
günden güne artış göstermiştir. Bu denli yaygın olan bu güçlüğün özel çocukların
yetersiz kaldığı alanlarda öğrenmelerini ve hayatlarını kolaylaştırarak, kalıcı
kılacak yollar aranmış ve çeşitli yöntemler denendiği görülmüştür. Disleksi riski
olan çocukların yaşadığı öğrenme zorluklarının ve yön algılarının normal düzeyde
gelişim gösteren çocuklarınkine göre daha zayıf olduğu bilinmektedir. Yaşadıkları
bu güçlüklerle beraber müziğin özel gereksinimli çocukların eğitimindeki olumlu
etkileri göz önünde bundurulduğunda bu alandaki eğitim yöntem ve tekniklerin
çeşitlendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araştırmanın amacı disleksi riski
olan 5-6 yaşlarındaki çocuklara BEPRE (beden perküsyonu (ritim) eğitimi) yoluyla
yön/mekân kavramları öğretimidir. Araştırma kapsamında nicel araştırma yöntemi
deneysel desenlerden tek denekli denekler arası çoklu başlama deseni
kullanılmıştır. Araştırmada amaçlı örneklem yönteminden homojen örneklem
yöntemi kullanılarak çalışılmış olup beş çocuk araştırmanın çalışma grubunu
oluşturmaktadır. Araştırmanın veri toplama araçlarını, Demografik Bilgi Formu,
Değerlendirme Formu, Uygulama Gözlem Formu, Sosyal Geçerlilik Soruları
Formu, Veli İzin Formları oluşturmaktadır. Veri toplama sürecinde ilk olarak
çocukların demografik bilgilerine ulaşmak adına Demografik Bilgi Formu ve
çalışmayı gerçekleştirmek adına Veli İzin Formu ile veriler toplanıp gerekli izinler
alınmıştır. Bu formlar araştırmacı tarafından oluşturulan etik kurul onayı alınmış
iv
formlardır. Tek denekli denekler arası çoklu başlama deseni, başlama, uygulama
ve izleme düzeyleri oturumlarında oluşmaktadır. Oturumlarda veri toplamak
amacıyla Uygulama Gözlem ve Değerlendirme Formları kullanılmıştır.
Yönteminin güvenirlilik ve geçerliliğini test etmek için kalıcılık testi Sosyal
Geçerlilik Soruları Formuyla veriler toplanmış ve kaydedilmiştir. Araştırmada
uygulamacı dışında üç gözlemci çocukların sınıf öğretmelerinden oluşmaktadır.
Kaydedilen veriler gözlemciler tarafından izlenerek gerekli notlar alınmış ve
çalışmanın güvenirliliği sağlanmıştır. Veri analizi, grafikleştirilmiş verilerin görsel
analizi yoluyla yapılmıştır. Çizgi ve sütün grafiği haline getirilen verilere bulgular
kısmında yer verilerek grafiklerin yorumlanmasıyla aktarılmıştır. Elde edilen
başlama, uygulama ve izleme düzeyi oturumları sonunda yapılan değerlendirmeler
sonucunda elde edilen verilere bakıldığında gözle görülür farkların olduğu
anlaşılmıştır. Bu araştırmada disleksi riski olan çocukların beden perküsyonunu
(ritim) yöntemi kullanılarak yapılan yön/mekân kavramı öğretimi, eğitim sürecinde
aktif olmalarıyla beraber istekli katılım sağladıkları görülmüş olup öğrenmelerine
ve kalıcılığına olumlu etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
2024-01-01T00:00:00ZVAROLUġSAL KAYGI, ERTELEME, KENDĠNĠ SABOTAJ EĞĠLĠMĠNĠN ERKEN DÖNEM UYUM BOZUCU ġEMALARLA ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ
http://hdl.handle.net/11547/11225
VAROLUġSAL KAYGI, ERTELEME, KENDĠNĠ SABOTAJ EĞĠLĠMĠNĠN ERKEN DÖNEM UYUM BOZUCU ġEMALARLA ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ
DURAN, Oğuzhan
Bu çalıĢma, yetiĢkin bireylerde varoluĢsal kaygı, erteleme davranıĢı, kendini
sabotaj eğiliminin erken dönem uyumsuz Ģemalarla iliĢkisini değerlendirmek
amacıyla yapılmıĢtır. AraĢtırmanın deseni için iliĢkisel tarama modeli tercih
edilmiĢ ve örneklem kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak elde edilmiĢtir.
Ġstanbul ilinde yaĢayan 18 yaĢ ve üzeri 480 katılımcıdan oluĢmaktadır. Bu
katılımcılara, KiĢisel Bilgi Formu (KBF), VaroluĢsal Kaygı Ölçeği (VKÖ), Genel
Erteleme Ölçeği (GEÖ) ve Kendini Sabotaj Ölçeği (KSÖ), Young ġema Ölçeği
Kısa Form-3 (YSÖ-KF3) uygulanmıĢtır. Ġstatistiksel analizler SPSS 27 yazılımı
kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir.
alıĢmanın sonuçları incelendiğinde, varoluĢsal kaygı, erteleme davranıĢı
ve kendini sabotaj eğilimi ile erken dönem uyumsuz Ģemalar arasında anlamlı
seviyede olan pozitif korelasyonlar saptanmıĢtır. Ayrıca, erken dönem uyumsuz
Ģemaların varoluĢsal kaygı, erteleme davranıĢı ve kendini sabotaj eğilimi üzerinde
anlamlı yordayıcı etkileri olduğu görülmüĢtür. Bulguların sonuçları ıĢığında, bu
iliĢkiler arasında en güçlü iliĢkinin "zedelenmiĢ özerklik" Ģema alanı ile
varoluĢsal kaygı, erteleme davranıĢı ve kendini sabotaj eğilimi arasında olduğu
sonucuna varılmıĢtır.
2024-01-01T00:00:00ZOKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DUYGUSAL ZEKÂ DÜZEYLERİ İLE ÇOCUK HAKLARINA YÖNELİK TUTUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
http://hdl.handle.net/11547/11224
OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DUYGUSAL ZEKÂ DÜZEYLERİ İLE ÇOCUK HAKLARINA YÖNELİK TUTUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
FİLİZ, Esin
Bu araştırmanın genel amacı; okul öncesi öğretmen adaylarının duygusal zekâ
düzeyleri ile çocuk haklarına yönelik tutumları arasındaki ilişkiyi saptamaktır.
Araştırmanın ikincil amacı ise okul öncesi öğretmen adaylarının duygusal zekâ
düzeylerinin ve çocuk haklarına yönelik tutumlarının çeşitli değişkenler ele alınarak
incelenmesidir. Belirtilen amaçlara ulaşabilmek için nicel araştırma yöntemlerinden
ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma kapsamında Kişisel Bilgi Formu,
Çocuk Haklarına İlişkin Tutum Ölçeği (ÇHTÖ) ve Asıl Form Schutte Duygusal Zeka
Ölçeği–33-Tr kullanılmıştır. Araştırma, 2023-2024 eğitim öğretim yılı güz döneminde
İstanbul ilindeki üniversitelerin okul öncesi öğretmenliği bölümünde eğitim gören 370
öğretmen adayları ile gerçekleştirilmiştir.
Tüm katılımcılara araştırma kapsamında kullanılan ölçekler yüz yüze olacak
şekilde uygulanmıştır. Toplanan veriler betimsel istatistik analizleri, Kruskal-Wallis H
testi, Mann-Whitney U testi ve Spearman Korelasyon analizi yapılarak alt problemler
yanıtlanmıştır.
Araştırmada okul öncesi öğretmen adaylarının, çocuk haklarına yönelik
tutumlarının ve duygusal zekâ düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır. Okul öncesi
öğretmen adaylarının duygusal zekâ düzeyleri yaş ve sınıf düzeylerine göre anlamlı
bir farklılık bulunmamıştır. Okul öncesi öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik
tutumları yaş ve sınıf düzeyine göre anlamlı farklılık görülmediği fakat Çocuk Hakları
Sözleşmesi’ni okuma durumlarına ve çocuk haklarına ilişkin eğitim alma durumlarına
göre anlamlı bir farklılık olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada son olarak okul
öncesi öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik tutumları ile duygusal zekâ
düzeyleri arasında düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.
2024-01-01T00:00:00ZIMPACT OF GENDER-BASED VIOLENCE AND FEMICIDE ON THE SOCIO-ECONOMIC WELL-BEING OF WOMEN IN NAIROBI COUNTY, KENYA
http://hdl.handle.net/11547/11223
IMPACT OF GENDER-BASED VIOLENCE AND FEMICIDE ON THE SOCIO-ECONOMIC WELL-BEING OF WOMEN IN NAIROBI COUNTY, KENYA
DALIZU, Stacey Njeri
This study seeks to understand the effects of gender-based violence and
femicide on the socio-economic well-being of women in Nairobi County, Kenya.
The study particularly focuses on different forms of gender-based violence that
women experience in Kenya. At the same time, the research study evaluates the
various causes of gender-based violence in Kenya and how women cope with them.
Gender-based violence in Kenya has become rampant hence the need to address the
issue and eliminate the vice. However, many obstacles have hindered the full
eradication of gender-based violence. As addressed in this research, these
impediments include different communities' culture, traditions, and norms. The
existence of patriarchal structures in Kenya has stalled the implementation of
policies and legislation put in place to fight gender-based violence. As will be
discussed in this study, women's socio-economic well-being seeks to empower
women to stand up for their rights and fight domestic violence. However, this has not
been the case, as various cultural prohibitions exist. At the same time, a lack of
personal goodwill, self-esteem, and action plans has hindered the fight against
women's abuse. This study identifies various concepts that are under gender-based
violence and seeks to know how they affect the socio-economic well-being of
women in Nairobi County, Kenya. Using qualitative analysis of secondary sources,
the researcher concludes that gender-based violence negatively impacts the socio economic well-being of women in Nairobi. Victims of gender-based violence often
fall into depression and, hence, lack the initiative and empowerment to participate in
socio-economic activities that improve their livelihood. At the end of the study, the
researcher also makes various recommendations on how to cope with gender-based
violence against women and suggests various strategies to overcome the societal
impediments that prevent the end of gender violence against women in Kenya.
2023-01-01T00:00:00ZİNNİTUSLU HASTALARDA PREFRONTAL İNHİBİSYON MEKANİZMASININ SAKKADOMETRİ İLE DEĞERLENDİRMESİ
http://hdl.handle.net/11547/11222
İNNİTUSLU HASTALARDA PREFRONTAL İNHİBİSYON MEKANİZMASININ SAKKADOMETRİ İLE DEĞERLENDİRMESİ
DABLAN, Melis
Tinnitus, herhangi bir dış uyaran yokluğunda bir sesin bilinçli farkındalığı
olarak tanımlanmaktadır. Tinnituslu bireylerde ilgisiz uyaran için inhibisyon
mekanizması ile ilgili prefrontal korteks fonksiyonlarında farklılık gösterilmiştir.
Sakkadometri testi, psikiyatrik hastalıkların, nörodejeneratif hastalıkların, travmatik
beyin hasarı, beyin sarsıntısı ve gelişimsel anormalliklerin teşhisinde kullanılan
gelişmiş bir okülomotor testtir. Sakkadometri testi inhibisyon mekanizmalarındaki
yorulmayı değerlendirebilmektedir. Sakkadometri testi ile değerlendirilen antisakkad
görevi, çevresel görsel alanda aniden beliren görsel bir hedefe bakmak için oluşan
refleksif hareketi bastırmayı ve bunun yerine istemli motor hareket ile hedefin tersi
yönüne bakmayı gerektirmektedir. İlgisiz uyaranı bastırma becerisi yorulma gösteren
bir fonksiyondur ve tinnitusun ilgisiz uyaranı bastırma üzerindeki olumsuz etkisi
gösterilmiştir. Çalışmamızda tinnitus hastalarında ilgisiz uyaranı bastırma ile ilgili
prefrontal korteks fonksiyonlarında literatürde farklılık gösterilmiş olmasından yola
çıkılarak tinnituslu gruptan elde edilen veriler tinnitus şikayeti olmayan bireylerin
sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Sakkadometri testi parametrelerinden yorulma ile
ilişkisi olduğu düşünülen sıçrama sayısındaki artışın (test süresinin uzaması) her iki
grubun sonuçlarında farklılık gösterip göstermediğini araştırmak amaçlanmıştır. Dahil
edilme kriterlerine uygunluğu belirlemek için Saf Ses Odyometri, Tinnitus Engellilik
Anketi, Mini Mental Test ve Okülomotor Testler uygulanmış, belirlenen yaş
aralığındaki normal işiten ve okülomotor testleri normal olan subjektif kronik
tinnituslu bireyler çalışmaya dahil edilmiştir. Antisakkad ve prosakkad alt testleri için
hız, doğruluk, latans, genel hata oranı ve yönsel hata oranı parametreleri
değerlendirilmiştir. Gruplar arasında istatistiksel anlamlılıklarda normal dağılan
v
değişkenler için “Bağımsız Örneklemler için T Testi ve normal dağılmayan
değişkenler için ise “Mann-Whitney U Testi” istatistiksel yöntem olarak kullanılmıştır.
Çalışmamızın sonucunda prosakkad ve antisakkad ölçümlerinde tinnituslu bireylerde
daha fazla sıçrama sayısı ile yapılan testte yönsel ve genel hata oranlarında anlamlı
derecede artış gözlenmiştir. Latans, hız ve doğruluk parametrelerinde ise anlamlı
derecede farklılık gözlenmemiştir. Kontrol grubunda prosakkad ölçümünde daha fazla
sıçrama sayısı ile yapılan testte yönsel ve genel hata oranında anlamlı farklılık
gözlenmiştir. Antisakkad ölçümünde daha fazla sıçrama sayısı ile yapılan testte
ortalama latans ve genel hata oranında anlamlı farklılık gözlenmiştir. Tinnituslu
bireylerde daha fazla sıçrama sayısı ile yapılan testte elde edilen anlamlılık daha
yüksektir. Tinnituslu bireyler ve kontrol grubu karşılaştırmasında prosakkad ve
antisakkad yönsel ve genel hata oranları arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur.
Tinnituslu bireylerin hata oranları kontrol grubuna oranla daha yüksek gözlenmiştir.
Tinnituslu bireylerde, tinnitusu olmayanlara göre ilgisiz uyaranın inhibisyon
mekanizmasında yorulmanın daha fazla olduğu yönünde değerlendirilmiştir. Aynı
zamanda sonuçların tinnitusun oluşumu ve kronikleşmesinin altında yatan bilişsel ve
nöral mekanizmaların anlaşılmasına ve klinik değerlendirme için yeni bir yöntem
sunulmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
2024-01-01T00:00:00ZGELECEĞİN MİMARİSİNDE KENTSEL DÖNÜŞÜM: AKILLI ŞEHİRLER
http://hdl.handle.net/11547/11221
GELECEĞİN MİMARİSİNDE KENTSEL DÖNÜŞÜM: AKILLI ŞEHİRLER
CANPOLAT, Barış Yiğit
Günümüzde hızlı nüfus artışı, kentsel alanlarda yoğunlaşma, çevresel sorunlar
ve sürdürülebilirlik gibi önemli sorunlar, kentsel dönüşümün ve akıllı şehirlerin
gittikçe artan bir önem kazanmasına neden olmaktadır. Bu tezin amacı, geleceğin
mimarisi için kentsel dönüşüm ve akıllı şehirlerin nasıl bir araştırma alanı
oluşturduğunu ve bu iki kavramın birleştirilmesinin modern şehirlerin
sürdürülebilirlik, yaşanabilirlik ve verimlilik açısından nasıl bir dönüşüm
sağlayabileceğini incelemektir. Bu tez, kentsel dönüşüm ve akıllı şehirlerin tarihsel
gelişimini ve kavramsal çerçevesini ele almaktadır. Kentsel dönüşümün, eski ve
işlevsizleşmiş alanları yeniden canlandırmak ve çevresel sürdürülebilirliği artırmak
için nasıl bir araç olarak kullanılabileceği ve akıllı şehirlerin teknoloji ve veri
kullanımıyla nasıl daha etkili hale getirilebileceği incelenmektedir. Bu çalışmanın
özgün değeri, kentsel dönüşüm ve akıllı şehirlerin bir araya getirilerek yeni bir
yaklaşım geliştirilmesini önermesidir. Geleneksel kentsel dönüşüm projeleri genellikle
fiziksel altyapıyı iyileştirme odaklıdır, ancak bu tez, dijital teknolojilerin ve veri
analizinin kentsel dönüşüm sürecine nasıl entegre edilebileceğine odaklanmaktadır.
Bu yaklaşım, şehirlerin sürdürülebilirlik hedeflerini daha iyi karşılamalarına ve
yaşanabilirliklerini artırmalarına olanak tanıyabilir. Bu tezin önemi, gelecekteki
şehirlerin nasıl tasarlanması gerektiğine dair önemli bir rehber sunmasıdır. Bu tez
ayrıca, kamu politika yapıcıları, şehir planlamacıları, mühendisler ve mimarlar için de
önemlidir, çünkü bu profesyoneller geleceğin şehirlerini tasarlarken bu yeni
yaklaşımları dikkate almalıdır.
Tez çalışması üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde akıllı şehirler, ikinci
bölümde kentsel dönüşüm, üçüncü bölümde ise akıllı şehir uygulamaları ve etkileri
incelenecektir. Çalışmanın tezi; kentsel dönüşüm ve akıllı şehirlerin bir araya
getirilmesinin geleceğin mimarisi için önemli bir perspektif sunduğu ve bu yaklaşımın
şehirlerin sürdürülebilirlik, yaşanabilirlik ve verimlilik açısından daha iyi bir gelecek
inşa etmelerine katkı sağlayabileceğidir.
2024-01-01T00:00:00ZSAĞLIK ÇALIŞANLARININ TRAVMA DENEYİMİ, KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ VE ALGILANAN SOSYAL DESTEK DÜZEYLERİNİN TRAVMA SONRASI BÜYÜMEYLE İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİ
http://hdl.handle.net/11547/11220
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ TRAVMA DENEYİMİ, KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ VE ALGILANAN SOSYAL DESTEK DÜZEYLERİNİN TRAVMA SONRASI BÜYÜMEYLE İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİ
ÖZÇELİK, Osman
Bu çalışmada sağlık çalışanlarının travma deneyimi, kişilik özellikleri ve
algılanan sosyal destek düzeylerinin travma sonrası büyümeyle ilişkilerinin
incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın örneklemini Ankara İlinde görev
yapmakta olan yaşları 22-63 arasında değişen 406 sağlık çalışanı oluşturmaktadır.
Nicel araştırma türünde olan bu çalışma ilişkisel tarama yöntemine dayalı betimsel
bir araştırmayı temsil etmektedir. Veriler toplanmaya başlanmadan önce katılımcılara
çalışmanın konusundan bahsedilmiş daha sonra gönüllü olanlardan sözlü ve yazılı
onam alınmıştır. Ardından katılımcılar demografik bilgi formu, DSM-5 İçin Travma
Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi (PCL-5), Hızlı Büyük Beşli Kişilik Testi,
Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği ve Travma Sonrası Büyüme
Envanterini doldurmuşlardır. Veriler toplandıktan sonra SPSS 27.0 yazılımı
kullanılarak çalışmanın analizleri yapılmıştır. İlk olarak çalışmada PCL-5 ölçeğinin
önerdiği ≥47 kesme puanı kullanılmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda 304 sağlık
çalışanının TSSB tanısı alabileceği tespit edilmiştir. Daha sonra Pearson Korelasyon
analizi kullanılarak ölçekler arasındaki ilişki düzeyi ve yönü incelenmiş; ölçeklerin
demografik değişkenlere göre farklılıklarını anlamak amacıyla Bağımsız Gruplar t testi ve ANOVA testleri uygulanmıştır. ANOVA testinin varsayımlarının
karşılanmadığı durumlarda Kruskal Wallis-H testi kullanılmıştır. Bağımsız
değişkenlerin bağımlı değişken üzerindeki yordayıcı etkisini değerlendirmek
amacıyla hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Çalışmadaki bulgular
değerlendirildiğinde kişilik özellikleri ile travma sonrası büyüme arasında anlamlı bir
ilişki bulunmuştur. Algılanan sosyal destek ile travma sonrası büyüme arasındaki
ilişkide değişkenlerin alt boyutları da dahil olmak üzere pozitif yönde bir ilişki
bulunmuş algılanan sosyal destek arttıkça travma sonrası büyümenin de arttığı
sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, dışadönüklük ve duygusal denge alt boyutları ile
vi
travma sonrası stres belirtileri arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuş
dışadönüklük ve duygusal denge arttıkça travma sonrası stres belirtilerinin azaldığı
bulgulanmıştır. Ayrıca algılanan sosyal desteğin travma sonrası büyümeyi yordadığı
ve travma sonrası büyüme değişkenindeki varyansın %13’ünü açıkladığı bununla
birlikte modele dahil edilen kişilik özelliklerinden deneyime açıklık ve duygusal
dengenin de travma sonrası büyümeyi yordayarak varyansa %6’lık bir katkısı olduğu
sonucuna ulaşılmış sonuç olarak algılanan sosyal destek ve kişilik özellikleri
değişkenlerinin travma sonrası büyümedeki varyansın %19’unu açıkladığı
bulgulanmıştır.
2024-01-01T00:00:00Z