Abstract:
İlk insandan günümüze kadar insanlar topluluk içinde bir arada yaşarlar, bir arada
yaşamanın sebebi insanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için lazım olan
gereksinimlerin ancak bir aradayken temin edilebilmesinden kaynaklanır.
İbn Haldun‟un veya Maslow‟un sıraladığı ihtiyaçlar listesinin başında beslenme ve
dış tehditlere karşı korunma vardır, bunlar asli ihtiyaçlardır. Bunlar karşılandıktan
sonra kültürel ihtiyaçlar gelir.
Bir ülkede sanatın tartışılabilir noktaya gelinebilmesi için belirli bir ekonomik eşiğin
aşılmış olması ve zaruri ihtiyaçların rahatlıkla karşılanabilir seviyeye gelinmiş olması
gerekmektedir.
Türkiye son dönemde ekonomik hayatta göstermiş olduğu kalkınma hamlelerinden
sonra yani asli ihtiyaçlarını geride bırakıp sanatı konuşabilecek seviyeye geldikten
sonra “Muhafazakar Sanat” tartışmalarına muhatap olmuştur.
2012 yılında Edebiyat Profesörü İskender Pala‟nın İbb Şehir Tiyatrolarında
sahnelenen bir oyunu eleştirmesi üzerine başlayan “muhafazakar sanat” tartışmaları
gündem de uzun süre kalmış ve toplumun bir çok kesiminden yazar ve akademisyeni
tartışmanın içine çekmiştir. Bu tartışmalar neticesinde somut bir adım atılamamış
olsa da sanatın tartışıldığı bir seviyeye gelinmiş olması ülkemiz adına sevindirici bir
gelişmedir.
Bu tartışma her ne kadar somut bir gelişmeye varmasa da literatürümüze ölçüt
olarak kullanabileceğimiz bir manifesto kazandırmıştır.
Bu çalışmada muhafazakarlığın tanımını, bu tanıma göre sanata muhafazakarlık
kıstasının getirilip getirilemeyeceğini, 2012 yılı içinde yapılan muhafazakar sanat
tartışmalarını, muhafazakar yaşantıya sahip sanatçıların tartışmalar sonrası ortaya
çıkan manifestoya göre ve muhafazakarlık göstergelerine göre tiyatro eserlerinin
incelemesini bulacaksınız.