Abstract:
Bu tez çalışmasında Jack Kerouac’ın maneviyat anlayışı iki önemli romanında, Yolda’da (On the
Road) ve Desolation Melekleri’nde (Desolation Angels) incelenmiştir.
Jack Kerouac, açık saçık, ahlakdışı ve değersiz yazılar yazıyor diye suçlanagelmiştir. Yolda’nın
yayınlandığı zamanlardaki edebiyat eleştirmenleri bu kitaptan da edebi bir eser olarak
bahsedilemiyeceğini belirtmişlerdir. Yolda hakkındaki bütün değerlendirmeler aşağılayıcı,
dışlayıcı ve küçültücüydü. Hiçkimse kitabın yüksek manevi içeriğinden ve yazarın manevi
dünyasından bahsetmemiştir. Halbuki Yolda oldukça ruhaniydi ve yazarı ailevi ve milli olarak
içinde bulunduğu inanç dünyasının dışındaki diğer dini ve tasavvufi değerlerle irtibat halindeydi.
Kerouac’ın diğer eseri Desolation Melekleri de gel gitleriyle yazarın ruhani yolculuğunun rotasını
veren kendisinin derin maneviyat anlayışının bir kanıtıydı. Fakat bu kitap daha sonra, 1965’de
basılmıştı ve Kerouac kendi açıklamalarıyla ve yapılan söyleşilerle artık daha çok tanınıyordu ve
kendisi hakkında yapılan yorumlar gerçeklerden ve Kerouac’ın inanç dünyasından fazla uzak
değildi. Fakat Yolda zamanının tam bir günah keçisiydi. Zamanın bütün kötülükleri ya bu
romandan geliyordu, ya da romanın yazarının sözde “isyankar” hayat anlayışından
kaynaklanıyordu.
Jack Kerouac’ın maneviyat anlayışı belirli bir dine ait olmadığı gibi herhangi bir inanç akımına
da uymuyordu. O bütün inanç sistemlerini Hristiyanlık ve Budizm örneğinde olduğu gib birbirleri
ile çelişmelerine rağmen kalben kabul etmişti. Fakat birçoklarına göre o katıksız bir Katolikti.
Ben bunun da doğru olmadığını bu tezde ispatlamaya çalıştım. Eğer o iddialar doğru olsa idi
kendisi diğer dinleri ve manevi değerler sistemlerini araştırmada bu kadar istekli olmazdı. Sadece
Katoliklik hakkında söylemler geliştirebilirdi. Ama o sadece sırf Hristiyanlığı içine alacak bir
çalışma bile yapmaya yanaşmamıştı. Kendisi daima eksik olan şeyin peşinden gidiyordu ve bu da
açıkça anlaşılacağı üzere gerçek manada maneviyattı. Diğer bütün uğraşlar birer detaydı veya
ikincil meşguliyetlerdi. Esas olan, esas peşinde olduğu maneviyatın ta kendisiydi. Ve Kerouac,
bu aradığını romanlarında yazdığı gibi zaman zaman bulmuştu. Bu anlar sadece bir dine ait
ruhani anlar değildi. Hatta araştırıldığında Kerouac’ın esas kendi orijinal anlayışının yanında
İslami motiflerin de olduğu bir maneviyatın zaman zaman vuku bulduğu görülebilecektir, çünkü
yazar kendisinin derin bağlarla bağlı olduğu Katolikliğe rağmen herhangi bir dinin savunucusu
değildi. O sadece maneviyatın bir savunucusuydu. Bunun bir kanıtı da Yoldadır, çünkü bu kitap
basıldığındıa doğru dürüst bir roman olduğu bile kabul edilmemişti ama içindeki bütün detaylar
hep maneviyat çemberinde dönüp duruyordu. Ve bu romana yapılan zamanının kurumsal karşı
çıkmaları ve dini itirazları çok açıktı.
Yolda farklı şekillerde gösterildiği gibi başından sonuna kadar yazarın manevi duyguları ile
doludur. Bu maneviyat herhangi bir dine bağlı değildir. Fakat Desolation Melekleri’nde belirli
dinlerin etkileri açıkça görülür. Hristiyanlık ve Budizmin etkileri açık açık görülürken, İslamiyetin etkisi açıkça belirtilmemiştir. Yolda da konu olarak doğrudan maneviyat ile
ilgilenmez—tabii ki adı konmamış arayış dışında, ancak kitabın tamamının verdiği duygu,
kelimelerin ve yazarın oluşturduğu hava okuyucuyu maneviyat ile sarar. Yazarın girişimleri,
kelimelerle birlikte yeryüzünde de başdöndürücü hızla, delice yol almalar, aşkınlığın söylemi ile
bir anlam ifade etmektedir. Kerouac bunu kelimelerle, imalarla, şive ve ses titreşimleri ile, kelime
çeşitliliği ile, sonsuz kelime hazinesi ve bitmek bilmeyen enerjisi ile becerir.